Herkese merhabalar,
Bugün bir iki arkadaşımla, okulda ders olmamasından dolayı günü boş geçirmeme sebebiyle Alsancak'a inmeye karar verdik ve gitmişken de AutoShow'u ziyaret edelim dedik. Arabaları tanıtması gereken kişilerin havalı ve ilgisiz hareketleri soğuttu (Citroen hariç). Fuarda iki arabaya da aşık oldum. Araçlarla ilgili görüşlerimi fotoğraflarıyla da birlikte aktaracağım. Araçları tamamen malzeme kalitesi, tasarım ve donanım yönünden inceledim. Her araba ilgimi çekmediği için bir kısmına da hiç yanaşmadım. Belki çok kapsamlı bir inceleme olmamış olsa da umarım sizlerin de ilgisini çekecek ve yardımcı olacak bilgiler paylaşabilirim.
Daha gişelere geldiğimizde elimize sıkıştırılan fuar planını incelediğimizde aslında az da olsa zaman kaybı olacağını tahmin etmiştik hepimiz. Büyük merakla beklediğim Opel (tek isteğim 1.4 Turbo Insignia'yı görmekti), BMW gibi markalar yoktu. Buna rağmen, önceden çok methini duyduğum Klasik Otomobiller bölümü başlı başına yeter de artar bile. Bu bölümü, sunumun en sonunda paylaşacağım.
Klasik arabalar bölümünü gezdikten sonra çok merakla beklediğimiz kısma, yeni arabaların olduğu kısma girdik. Küçük olan fuar alanına ferah bir halde yayılmış araçları incelemek çok zorlayıcı değildi. Üstüne üstlük tam içeri girdiğimizde başlayan dans gösterisi yüzünden arabaları çok rahat bir şekilde inceleyebildik.
CİTROEN
Yeni araçlar kısmının hemen sağ tarafında bulunan Citroen standını ilk başta ziyaret ettim. İçeride, C5, C4 Picasso, C4, C3, DS3 ve DS4 gibi modeller vardı. C4'ün başındaki kalabalık yüzünden onu atlayarak direk DS3'ün yanına gittim. Sarı siyah renkteki DS3, logosu, renkleri ve jantlarıyla çok ilgi çekiciydi. Fakat çok ufak bir araç olması, pek ilgimi çekmeme sebeplerinden biri oldu.
[/center]
Ardından hemen yan standdaki DS4'e usulca yanaştım. Mahogany rengine benzeyen sedefli rengiyle araç ilk başta beni benden aldı. Toplu tasarımı ve büyüklüğü son derece ideal olan aracın direk içine oturdum. Bir arabaya baktığımda ilgimi çeken ilk şey ekranıdır; eMyWay özellikli navigasyon ekranıyla içerisi en az dışı kadar cezbetti beni. Hoş bir park freni, 5 serisindeki gibi bir vitesi aracın içinin son derece stil sahibi tasarlandığının simgesiydi. Kokpitin orta kısmından, direksiyona yoğunlaştığımda, en çok ilgimi çeken ikinci şey, direksiyonun arkasındaki kulakçıklarla vites geçişlerinin sağlanmasıydı. Dolu bir direksiyona sahip olması da aracın içerisindeki kalite hissini arttırıyordu. Arabanın neredeyse tüm tuşlarına tek tek basıp, kalite hissini test ettim sanırım ve bu haliyle benden son derece iyi bir not aldı. Yeterli arka diz mesafesi sunan DS4'ün Denon marka ses sistemini test edememem en büyük uhte oldu içimde. Araçtan indiğimde, yanıma yaklaşan model, araç hakkında zaten önceden fark ettiğim bilgileri vermeye başladı. Telefon numaramı aldılar, bir kaç gün içerisinde (?) beni arayıp, araç hakkında daha detaylı bilgi verileceğinden bahsetti. Fuar çıkışı babamı aradığımda tek bahsettiğim araç DS4'tü. Kim bilir, belki de 2 sene içerisinde bir tanesine de ben sahip olurum.
Volkswagen
DS4 gibi bir araçtan sonra hiçbir araç ilgimi çekmediğinden direk, Volkswagen standına geçtim. Golf, Polo, Touareg, Passat, Amarok, Crafter'ın olduğu standda, Golf ve Polo'nun başı çok kalabalıktı. Camdan içeri baktığımda, malzemelerin vermediği kalite hissinden dolayı direk Touareg'in yanına gittim. Land Cruiser Prado'nun vermediği bir büyüklük hissi veren aracın, tuş kalabalığı kafa karıştırsa da ilk başta, daha sonra size çok büyük bir kalite ve donanım olarak doluluk hissi veriyor. Radyosunu çalıştırabildiğimiz tek araç olan Touareg'in sesinin kilitli olması ne ses sistemini ne de navigasyonunu test etmemize imkan tanıdı. Dokunmatik olan aracın, kimi kontrollerinin vitesin hemen arkasında olması, en cezbedici yanlarından biriydi. Ledli tasarımıyla çok ilgimizi çeken Touareg, fiyatının ulaşılmazlığından dolayı sadece uzaktan bakmamıza ve ancak fuarda içerisinde oturabilmemize yol açıyor. Evet, o fiyatlara çıkıldığında kesinlikle alınabilecek bir araç Touareg.
Porsche
Güzel bir Porsche standına sahipti İzmir AutoShow 2011. Fakat, araçları detaylı incelemeye fırsat vermeyen görevliler ancak dışarıdan incelememize sebep oldu. Porsche standının tamamen etrafı çevriliydi ve içeri kişiler sayıyla alınıyordu.
Carrera 4S'in arka tasarımı, Need For Speed Porsche Unleashed oynayanların hatırlayacağı eski 4S'lerin tasarımına çok benziyordu. Böyle olması araca eski kişiliğini geri kazandırmıştı.
Ford
Porsche'den sonraki durağımız olan Ford'da hiç fotoğraf çekme zahmetine girmedim. Zaten her gün gördüğümüz araçlar olması ve hiç beğenmemem sebebiyle sadece yüzeysel olarak baktık. İç tasarımındaki ruhsuzluğu arkadaşıma tattırabilmek için Mondeo'nun içine bindik. Arkadaşımın tepkisi şuydu;
-Tam şirket aracı olmuş.
Toyota
Citroen'deki gibi içimde kıvılcım oluşturamayan bir stant da Toyota'ydı. Ön plana sundukları olan body kitli Auris biraz ilgi çekse de içine bindiğiniz an tüm o kıvılcımı söndürüyor. Fakat bu, yine de hoş bir araba olup, satın alınması piyasadaki bir çok araçtan daha mantıklı olan bir araç. Eski yurt arkadaşımın aynı araca sahip olmasından dolayı pek inceleme ihtiyacı duymadığım aracın içinin fena olmadığını söyleyebilirim.
Renault
Direk atladığımız bir stant oldu Renault. İçerisinde mat siyah Fluence, Fluence Z.E., Latitude gibi modeller vardı.
Hyundai
Hyundai, Accent, i30, Genesis Coupe, ix35 gibi modellerle stanttaki yerini almıştı. İnceleme ihtiyacı duyduğumuz tek araç Genesis Coupe, kocaman bir kapıyla size hoşgeldin diyor. Hoş bir tasarıma sahip Genesis Coupe'nin içine bindiğinizde, yine kalite hissini elde edemiyorsunuz. Aracın bir diğer beğendiğim tarafı, iniş ve binişlerin çok kolay şekilde sağlanabilmesi.
Skoda
Arkadaşlarımdan birinin Skoda sahibi olması sebebiyle, üzerinde durduğumuz stantlardan biriydi. Octavia ve Superb, çok güzel araçlardı. Kalite hissini sonuna kadar yaşatan bu araçlardan bir tek beğenmediğim kısım, Octavia'nın direksiyonundaki boşluk hissiydi. SuperB'in de arka diz mesafesi kesinlikle atlanmayacak, verdiği kalite hissi de üzerine basa basa bir kez daha belirtilebilecek cinstendi.
Peugeot
Geniş bir model ağıyla forumda olan Peugeot'un mankenlerinin cinsliği, sizi aracın içine yaklaştırmayan ve son derece yukarıdan bakan tavırları araçları incelemeden direk diğer standa geçmemize sebep oldu. Umarım çok sık ziyaret alan sitemizde bir Peugeot yetkilisi bu yazıyı okur ve gerekeni yapar.
Mercedes Benz
SL, SLK, E, E Coupe, C Coupe, C, CLS seriyle forumda olan Mercedes'in sadece C serisinin içerisini inceleyebilmenize fırsat tanınıyor. Görünürdeki kalite hissi, farkedilir şekilde bir önceki seriden artmış olsa da tuşlara bastığınızda kalite hissinin düştüğünü, Insignia'dan daha küçük olan iç hacmi ve yüksek fiyatı bu araçla ilgili tekrar düşünülmesi gerektiği hissi uyandırıyor. Ama yine de tasarımıyla çok güzel bir araç C serisi.
C'den sonra ilgimi çeken diğer araç olan CLS'ye ise sadece dışarıdan bakabilmekle yetindim. Sanki, Porsche'de ve Peugeot'ta (neden Peugeot standını Mercedes ve Porsche ile aynı statüde tuttuğumu da çözemedim, umarım standdakiler de çözemez!) ''Siz sadece bu arabalara dışarıdan bakabilirsiniz'' gibi bir hava sezdim. Mercedes, Porsche sadece görüntü konusunda bir güzellik katarken fuara, Peugeot boşuna gelmiş.
Klasik otomobiller bölümüne girişte sizi bir Ferrari ve bir Lamborghini karşılıyor. Bölümde bulunmalarının sebebi, 3 turu 99 lira olan kampanyayı size tanıtmak. Son derece ilgili olan tanıtıcılar, size araçlar hakkında bilgi vermekten de çekinmiyor. Ferrari'nin boyasındaki bariz solma ve Lamborghini'nin ön yüzeyindeki yıkamadan dolayı oluşan çizikler içinizi de cızlatmıyor değil. (Pardon Lamborghini'yi hiç çekmemişim )
Bolca Corvette'in, Mustang'in bulunduğu bu bölümün fotoğraflarını direk paylaşıyorum çünkü bu araçların çoğu yorum yapılabilecek araçlardan değiller.
Bu fotoğraf, tüm Gran Torino filmini sevenlere gelsin. Eski de olsa stil sahibi Ford'lardan biri.
Jantlarıyla ilgimizi çok çeken bu Mustang'in jantlarını yakından incelediğimizde, çok fazla hırpalandığının, köşelerinin çok kötü noktaya geldiğini gördük. Umarım kalitesi düşük olan bu fotoğraflardan yeterince anlaşılır.
Sizi, The Departed filmindeki yaşlı İrlandalı mafya babası Frank Costello'nun (Jack Nicholson) havasına sokan, her ayrıntısı düşünülmüş, ön ızgarası bile dökme demir olan çok güzel bir araçtı bu Cadillac.
Merak edenler için belirteyim, yerle arasında tam bir parmak vardı.
Tüm mesaj boyunca anlatmak için heyecanla beklediğim tek araç, kaputundaki 383 Magnum yazısıyla sizi eriten, Special Edition Dodge Challenger'dı. Renkleriyle, jantıyla, hırçın duruşuyla, kasıyla hiç söze gerek bırakmayan; fuardan çıktıktan sonra bile hakkında uzun uzun konuşabileceğimiz bir araçtı. Mükemmel kelimesini de fuarda hak eden tek araçtı.
Bugün bir iki arkadaşımla, okulda ders olmamasından dolayı günü boş geçirmeme sebebiyle Alsancak'a inmeye karar verdik ve gitmişken de AutoShow'u ziyaret edelim dedik. Arabaları tanıtması gereken kişilerin havalı ve ilgisiz hareketleri soğuttu (Citroen hariç). Fuarda iki arabaya da aşık oldum. Araçlarla ilgili görüşlerimi fotoğraflarıyla da birlikte aktaracağım. Araçları tamamen malzeme kalitesi, tasarım ve donanım yönünden inceledim. Her araba ilgimi çekmediği için bir kısmına da hiç yanaşmadım. Belki çok kapsamlı bir inceleme olmamış olsa da umarım sizlerin de ilgisini çekecek ve yardımcı olacak bilgiler paylaşabilirim.
Daha gişelere geldiğimizde elimize sıkıştırılan fuar planını incelediğimizde aslında az da olsa zaman kaybı olacağını tahmin etmiştik hepimiz. Büyük merakla beklediğim Opel (tek isteğim 1.4 Turbo Insignia'yı görmekti), BMW gibi markalar yoktu. Buna rağmen, önceden çok methini duyduğum Klasik Otomobiller bölümü başlı başına yeter de artar bile. Bu bölümü, sunumun en sonunda paylaşacağım.
Klasik arabalar bölümünü gezdikten sonra çok merakla beklediğimiz kısma, yeni arabaların olduğu kısma girdik. Küçük olan fuar alanına ferah bir halde yayılmış araçları incelemek çok zorlayıcı değildi. Üstüne üstlük tam içeri girdiğimizde başlayan dans gösterisi yüzünden arabaları çok rahat bir şekilde inceleyebildik.
CİTROEN
Yeni araçlar kısmının hemen sağ tarafında bulunan Citroen standını ilk başta ziyaret ettim. İçeride, C5, C4 Picasso, C4, C3, DS3 ve DS4 gibi modeller vardı. C4'ün başındaki kalabalık yüzünden onu atlayarak direk DS3'ün yanına gittim. Sarı siyah renkteki DS3, logosu, renkleri ve jantlarıyla çok ilgi çekiciydi. Fakat çok ufak bir araç olması, pek ilgimi çekmeme sebeplerinden biri oldu.
[/center]
Ardından hemen yan standdaki DS4'e usulca yanaştım. Mahogany rengine benzeyen sedefli rengiyle araç ilk başta beni benden aldı. Toplu tasarımı ve büyüklüğü son derece ideal olan aracın direk içine oturdum. Bir arabaya baktığımda ilgimi çeken ilk şey ekranıdır; eMyWay özellikli navigasyon ekranıyla içerisi en az dışı kadar cezbetti beni. Hoş bir park freni, 5 serisindeki gibi bir vitesi aracın içinin son derece stil sahibi tasarlandığının simgesiydi. Kokpitin orta kısmından, direksiyona yoğunlaştığımda, en çok ilgimi çeken ikinci şey, direksiyonun arkasındaki kulakçıklarla vites geçişlerinin sağlanmasıydı. Dolu bir direksiyona sahip olması da aracın içerisindeki kalite hissini arttırıyordu. Arabanın neredeyse tüm tuşlarına tek tek basıp, kalite hissini test ettim sanırım ve bu haliyle benden son derece iyi bir not aldı. Yeterli arka diz mesafesi sunan DS4'ün Denon marka ses sistemini test edememem en büyük uhte oldu içimde. Araçtan indiğimde, yanıma yaklaşan model, araç hakkında zaten önceden fark ettiğim bilgileri vermeye başladı. Telefon numaramı aldılar, bir kaç gün içerisinde (?) beni arayıp, araç hakkında daha detaylı bilgi verileceğinden bahsetti. Fuar çıkışı babamı aradığımda tek bahsettiğim araç DS4'tü. Kim bilir, belki de 2 sene içerisinde bir tanesine de ben sahip olurum.
DS4 gibi bir araçtan sonra hiçbir araç ilgimi çekmediğinden direk, Volkswagen standına geçtim. Golf, Polo, Touareg, Passat, Amarok, Crafter'ın olduğu standda, Golf ve Polo'nun başı çok kalabalıktı. Camdan içeri baktığımda, malzemelerin vermediği kalite hissinden dolayı direk Touareg'in yanına gittim. Land Cruiser Prado'nun vermediği bir büyüklük hissi veren aracın, tuş kalabalığı kafa karıştırsa da ilk başta, daha sonra size çok büyük bir kalite ve donanım olarak doluluk hissi veriyor. Radyosunu çalıştırabildiğimiz tek araç olan Touareg'in sesinin kilitli olması ne ses sistemini ne de navigasyonunu test etmemize imkan tanıdı. Dokunmatik olan aracın, kimi kontrollerinin vitesin hemen arkasında olması, en cezbedici yanlarından biriydi. Ledli tasarımıyla çok ilgimizi çeken Touareg, fiyatının ulaşılmazlığından dolayı sadece uzaktan bakmamıza ve ancak fuarda içerisinde oturabilmemize yol açıyor. Evet, o fiyatlara çıkıldığında kesinlikle alınabilecek bir araç Touareg.
Porsche
Güzel bir Porsche standına sahipti İzmir AutoShow 2011. Fakat, araçları detaylı incelemeye fırsat vermeyen görevliler ancak dışarıdan incelememize sebep oldu. Porsche standının tamamen etrafı çevriliydi ve içeri kişiler sayıyla alınıyordu.
Carrera 4S'in arka tasarımı, Need For Speed Porsche Unleashed oynayanların hatırlayacağı eski 4S'lerin tasarımına çok benziyordu. Böyle olması araca eski kişiliğini geri kazandırmıştı.
Ford
Porsche'den sonraki durağımız olan Ford'da hiç fotoğraf çekme zahmetine girmedim. Zaten her gün gördüğümüz araçlar olması ve hiç beğenmemem sebebiyle sadece yüzeysel olarak baktık. İç tasarımındaki ruhsuzluğu arkadaşıma tattırabilmek için Mondeo'nun içine bindik. Arkadaşımın tepkisi şuydu;
-Tam şirket aracı olmuş.
Toyota
Citroen'deki gibi içimde kıvılcım oluşturamayan bir stant da Toyota'ydı. Ön plana sundukları olan body kitli Auris biraz ilgi çekse de içine bindiğiniz an tüm o kıvılcımı söndürüyor. Fakat bu, yine de hoş bir araba olup, satın alınması piyasadaki bir çok araçtan daha mantıklı olan bir araç. Eski yurt arkadaşımın aynı araca sahip olmasından dolayı pek inceleme ihtiyacı duymadığım aracın içinin fena olmadığını söyleyebilirim.
Renault
Direk atladığımız bir stant oldu Renault. İçerisinde mat siyah Fluence, Fluence Z.E., Latitude gibi modeller vardı.
Hyundai
Hyundai, Accent, i30, Genesis Coupe, ix35 gibi modellerle stanttaki yerini almıştı. İnceleme ihtiyacı duyduğumuz tek araç Genesis Coupe, kocaman bir kapıyla size hoşgeldin diyor. Hoş bir tasarıma sahip Genesis Coupe'nin içine bindiğinizde, yine kalite hissini elde edemiyorsunuz. Aracın bir diğer beğendiğim tarafı, iniş ve binişlerin çok kolay şekilde sağlanabilmesi.
Arkadaşlarımdan birinin Skoda sahibi olması sebebiyle, üzerinde durduğumuz stantlardan biriydi. Octavia ve Superb, çok güzel araçlardı. Kalite hissini sonuna kadar yaşatan bu araçlardan bir tek beğenmediğim kısım, Octavia'nın direksiyonundaki boşluk hissiydi. SuperB'in de arka diz mesafesi kesinlikle atlanmayacak, verdiği kalite hissi de üzerine basa basa bir kez daha belirtilebilecek cinstendi.
Peugeot
Geniş bir model ağıyla forumda olan Peugeot'un mankenlerinin cinsliği, sizi aracın içine yaklaştırmayan ve son derece yukarıdan bakan tavırları araçları incelemeden direk diğer standa geçmemize sebep oldu. Umarım çok sık ziyaret alan sitemizde bir Peugeot yetkilisi bu yazıyı okur ve gerekeni yapar.
Mercedes Benz
SL, SLK, E, E Coupe, C Coupe, C, CLS seriyle forumda olan Mercedes'in sadece C serisinin içerisini inceleyebilmenize fırsat tanınıyor. Görünürdeki kalite hissi, farkedilir şekilde bir önceki seriden artmış olsa da tuşlara bastığınızda kalite hissinin düştüğünü, Insignia'dan daha küçük olan iç hacmi ve yüksek fiyatı bu araçla ilgili tekrar düşünülmesi gerektiği hissi uyandırıyor. Ama yine de tasarımıyla çok güzel bir araç C serisi.
C'den sonra ilgimi çeken diğer araç olan CLS'ye ise sadece dışarıdan bakabilmekle yetindim. Sanki, Porsche'de ve Peugeot'ta (neden Peugeot standını Mercedes ve Porsche ile aynı statüde tuttuğumu da çözemedim, umarım standdakiler de çözemez!) ''Siz sadece bu arabalara dışarıdan bakabilirsiniz'' gibi bir hava sezdim. Mercedes, Porsche sadece görüntü konusunda bir güzellik katarken fuara, Peugeot boşuna gelmiş.
KLASİK OTOMOBİLLER BÖLÜMÜ
Klasik otomobiller bölümüne girişte sizi bir Ferrari ve bir Lamborghini karşılıyor. Bölümde bulunmalarının sebebi, 3 turu 99 lira olan kampanyayı size tanıtmak. Son derece ilgili olan tanıtıcılar, size araçlar hakkında bilgi vermekten de çekinmiyor. Ferrari'nin boyasındaki bariz solma ve Lamborghini'nin ön yüzeyindeki yıkamadan dolayı oluşan çizikler içinizi de cızlatmıyor değil. (Pardon Lamborghini'yi hiç çekmemişim )
Bolca Corvette'in, Mustang'in bulunduğu bu bölümün fotoğraflarını direk paylaşıyorum çünkü bu araçların çoğu yorum yapılabilecek araçlardan değiller.
Bu fotoğraf, tüm Gran Torino filmini sevenlere gelsin. Eski de olsa stil sahibi Ford'lardan biri.
Jantlarıyla ilgimizi çok çeken bu Mustang'in jantlarını yakından incelediğimizde, çok fazla hırpalandığının, köşelerinin çok kötü noktaya geldiğini gördük. Umarım kalitesi düşük olan bu fotoğraflardan yeterince anlaşılır.
Sizi, The Departed filmindeki yaşlı İrlandalı mafya babası Frank Costello'nun (Jack Nicholson) havasına sokan, her ayrıntısı düşünülmüş, ön ızgarası bile dökme demir olan çok güzel bir araçtı bu Cadillac.
Merak edenler için belirteyim, yerle arasında tam bir parmak vardı.
Tüm mesaj boyunca anlatmak için heyecanla beklediğim tek araç, kaputundaki 383 Magnum yazısıyla sizi eriten, Special Edition Dodge Challenger'dı. Renkleriyle, jantıyla, hırçın duruşuyla, kasıyla hiç söze gerek bırakmayan; fuardan çıktıktan sonra bile hakkında uzun uzun konuşabileceğimiz bir araçtı. Mükemmel kelimesini de fuarda hak eden tek araçtı.
Yorum